EĞİRDİR'CE SÖZLÜK

EĞİRDİR'CE SÖZLÜK

Abıl dabıl yürümek : Sendeleyerek yürümek. Yaşlı yürümesi.

Acı genirek : Mide ekşimesi, ağızdan gaz çıkarma.

Acınmak : Dertlerini acıklı bir şekilde başkalarına anlatmak.

Acızlanmak :Sızlanmak.

Addak gaddak : Hile, aldatma.

Ağ : Bilinen anlamı dışında, donlarda bacak arasına konulan üçgen şeklindeki ek kumaş.

Ağırlık : Altın, cevher.

Ağnamak : Eşeğin  ince  tozda  yatıp  debelenmesi. Amaçsız, iş görmeden yatan insana da kullanılır.

Akarca : Kemik veremi.

Akarı kokarı olmak :Hasta olmak.

Akıtmak : İşemek.

Al : Hile.

Alazlamış : Çok zayıflamış.

Alıcı hastalık :Öldürücü hastalık.

Alız : Zayıf, sıska.

Allaha yan bakan : Şaşı.

Alloş : Allahım ne hoş... (Ünlem)

Alnı çatından vurmak : Alnın ortasından vurmak.

Alnıkabağı : Kaşlarla saçlar arasındaki bölge.

Alt üst parası : Hastanın ölümünden sonra günahlarının affı  için hayır işlerine, hocalara, yoksullara verilen

     para.

Ana gı : Anacığım. Divanü-Lügat-it-Türk’de “gı” eki  “cığım” anlamında kullanılmıştır.

Ananın eti : Çırılçıplak.

Angıt bengit olmak : Ani bir durum karşısında çok şaşırmak.

Apak topak : Gürbüz.

Arabevli : Evine düşkün olan kimse.

Arıkmak : Temizlenmek.

Arılık : Altın ağırlıklı armağan.

Asvar : Kumral.

Atılıp gitmek : Çok yorgun olmak.

Avkmak cıvkmak : Aşırı şekilde dövmek.

Avunmuş : Cinsel isteği giderilmiş. Hayvanlar için kullanılır.

Ayağı berkmek : Ayağın burkulan yerin şişmesi.

Ayamak : Kendini ya da eşyasını korumak.

Aydaş : Çok zayıf, gelişmeyen küçük çocuk, süt çocuğu.

Ayvadana : Sarı  çiçekli  kokulu, kaynatılıp  içilince  öksürüğe  iyi gelen bir ot.

Babba : Ayakkabı. (Çocuk dili)

Badılamak : Seyrekçe kumaşı teğellemek.

Badırdamak : Öfke halinde söylediği anlaşılmadan kendi  kendine konuşmak.

Bağa : Guatr hastalığı.

Bağır : Göğüs.

Baklan : Taze ve semiz. Çevremizde bir köy adı. Divanü-Lügat-it Türk’te de geçer.

Balkımak : Parıldamak, ışılamak. Ör : Ay balkım balkım balkıyor.

Bardak : Testi.

Bastıbacak : Kısa boylu.

Başak : Bağ  bozulduktan  ceviz badem silkildikten sonra ağaçta kalanlar.

Batır : Bağ  fiillerden  sonra  kullanılan  bir kelimedir. Gelip batır, görüp batır gibi. Daha çok kırsal kesim

     kullanırdı.

Bazıma : Bazlama.

Belek  : Yakınlara düğün,doğum nedeniyle verilen armağan.

Belgüzar : Armağan.

Bellik : İşaret.

Bengildemek : Ani bir durum karşısında korkuyla sıçramak.

Berkmek : Elin ya da ayağın burkulması.

Beserek : Sokakta yalnız gezen sorumsuz genç kız.

Beti benzi atmak : Çok korkmak.

Bey vermek : Kapora vermek.

Beze : Hamur açma işlerinde küçük hamur topağı.

Bezermek : Yüzü solmak.

Bezime : Yufka.

Bıcılgan : Küçük tatlısu midyesi.

Bıdıcık : Kısa boylu.

Bicik : Meme.

...bille : gibi..zaman..Ör: Vurdumbille düşürürüm.

Bingeçmek : Kramp, sinirlerin uyuşması.

Bistan : Kedileri çağırmak için tekrarlanarak söylenir.

Bişik : Kasıkta, apış arasında olan kızartı.

Bitmek : Var  olmak. Bu yıl elma çok bitti.

Boğassamak : İneğin çiftleşme isteği duyması.

Boğaz süpürgesi : Kadayıf.

Boğazsak : Obur.

Boynun çıkrığı dönsün : Yüzün arkaya gelsin (beddua).

Börkmek : Sıcaktan yanmak, suda haşlanmak.

Bığır bığır : Çürüyen leşteki kurtların kaynaması.

Bun : Sıkıntı.

Burkutmak : Yüzüyle memnun olmadığını belirtmek.

Buru : Aşırı karın ağrısı ve ishal olma hali.

Buşramak : Can sıkıntılı durmak.

Buymak : Çok üşümek.

Bülbül kafası : Basur.

Büngüldemek: Suyun kaynama hali. Pınar gözlerinden basınçla suyun çıkması.

Bürüncük : Bir çeşit ince kumaş.

Büvve : Su. Çocuklar için kullanılır.

Büzük : Kıç.

Büzülmek : Soğuktan uyuşup, toplanıp oturmak.

Canevi : Yürek.

Ceyhun olmak : Aşırı  yağışla  her  yerden  seller  akması. Orta Asya'daki Ceyhun ırmağının buralara

    uzantısı olsa gerek.

Cıcık et : Yeni doğmuş canlı.

Cıdavu : Geçimsiz, saldırgan kişi.

Cırcır olmak : İshal, sürgün olmak.

Cırmık : Tırnak izi.

Cıs : Ateş. Çocuklar için kullanılır. Aynı zamanda çocuklara yasak şeylere karşı uyarı sözüdür.

Cıvdırmak : Delirmek.

Cibare : Saygısız, terbiyesiz, görgüsüz.

Cibbeten : Başından sonuna kadar, büsbütün.

Cibre : Üzümün suyu alındıktan sonra kalan posası.

Cillik cillik bağırmak : İnce sesle bağırmak.

Cinbaşına oturmak : Tek başına oturmak.

Cingil coruk : Bağ bozulduktan sonra kalan üzümler.

Cingil : Üzüm salkımının bir parçası.

Cinifir : Açıkgöz.

Ciynek : Kıvılcım.

Combulak : Takla

Comman : İriyarı aptal çocuk.

Coplak : Küçük, balçıklı su çukurları.

Cozutmak : Kafayı yemek.

Cuk durmak, cuk oturmak : Aşık oyununda yan çukurun yukarı gelmesi. Bir işin tam ve yerinde olduğunu

     anlatır. Tam isabet.

Çağsak : Dağların  yükseklerinden  düşen  taşların  parçalanıp yığılan yerleri.

Çatma : Küçük iskele.

Çavmak : Sıcaklığın uzaktan yüze vurması.

Çebiç : Altı aylık keçi yavrusu.

Çeliba : Gelin kocasının erkek kardeşi.

Çelme : Kısa, köklü odun.

Çelpeşik : Karışık iş, karışık ip.

Çemkirmek : Küçüğün büyüğe karşı saygısızca konuşması.

Çemrenmek : Eteğini toplayıp oturmak.

Çenet : Kalça.

Çentik : Tahtaya bıçakla açılan iz.

Çığır : Karda, dağda  gelen  geçen  insanların  ve  hayvanların açtıkları dar yol.

Çığırmak : Türkü söylemek.

Çığşak : Çok iyi kurumuş odun parçası

Çıkın : Bohça.

Çıplak şeytan : Kaynanalara göre gelin.

Çırpıdan : Olur olmaza kavga çıkaran, çıtak.

Çiğsi : Pişmemiş.

Çilbir : Atı kontrol etmeye yarayan ince uzun zincir.

Çimke : Küçük benek.

Çimmek : Suya girmek,yüzmeye çalışmak.

Çirk : Pis su.

Çirkef : Yıkanan kişinin sabunlu kiri, huysuz, herkese çatan kişi.

Çö durmak : Tay durmak.

Çömçe : Pestili karıştırmak için kullanılan kısa sopa.

Çövdürmek : Küçük erkek çocuk işemesi.

Çözeti : Davarın  sağılarak  barsakları  alındıktan  sonra  kalan yatak eti.

Dabıl dubul : Yaşlı yürümesi, çocuk yürümesi.

Dal : Omuzbaşı.

Dalağan : Isırgan otu,meke.

Dalak : Peynir dilimi.

Dalap etmek : Gönülden istemek.

Daldaşak :Çırılçıplak.

Dallanıp budaklanmak : Çol çocuk sahibi olmak.

Daltaban : Yalınayak.

Damzırmak : Hastanın ağzına yavaş yavaş su vermek.

Dangıldamak : Çok konuşmak.

Dangına  gitmek : Acayibine  gitmek. Divanü-Lügat-it-Türk’de “Tang” şeklinde geçiyor.

Darlanmak : Sıkıntı duymak, parası yetmemek.

Debermek : Hastalığın tekrarlaması.

Deddah : Eşek (Çocuk Dili).

Dehdeh : Eşeğe “yürü” sözü.

Deli depek : Sapık.

Demirboku : Maden eritilidikten sonra geriye kalan curuf.

Dıkım : Lokma.

Dımıtmak : Olduğu yerde birden öldürmek.

Didek : Gaga.

Dikinci : Terzi.

Dilak : “Ananın dilağını..” diye başlayan bir küfür sözü. Divanü-Lügat-it-Türk’de de geçer.

Dilcek : Çok konuşan.

Direzi : Halının uzunlamasına olan pamuk ipleri.

Diş bulguru : Çocuğun ilk dişleri çıktığında dağıtılan bulgur.

Ditmek : Eti, yünü, pamuğu ince parçalara, liflerine  ayırmak.

Dodan : Kendini beğenmiş, suratı asık, az konuşan.

Doluksumak : Duygulanmak,  gözleri yaşarmak.

Domuşuk : Gülmesini bilmez kişi.

Döğnemek : İş yapan kişilerin arasında amaçsız dolaşmak.

Dömelmek : Kıçını kaldırıp durmak.

Döngüldemek : Ortalıkta amaçsız gezinmek.

Döş : Göğüs, bağır.

Durdabak : Yemek pişerken yemeği soranlara denir. Divan-ı Lügat-it-Türk'e göre bir çeşit ot.

Düden : Obur. Suyun tabandan gittiği yer.

Düğü : Bulgurun irisi.

Ebek : Çocuk dilinde ekmek.

Ebişmek : Sırtına çocuk almak.

Efilemek : Canı sıkıntılı gezmek.

Efküf etmek : Elindekini değersizce harcamak.

Eğer bostanı : Salatalık.

Ehniyan : Obur.

Eksiran : Hamur teknesindeki hamuru sıyıran demir parçası.

Eleleh : Kişinin canı yandığında söylenen bir ünlem.

Embellemek : Dürterek uyarmak.

Emen : Asma dikmek için açılan çukur.

Emen eşken : Yorulmayı göze alıp hemen işe koyulmak.

Emenmek : Bir işi gerçekleştirmek için çok uğraşmak.

Emi : “Söylediğimi yap.” Anlamında kullanılır.

Emme : Meme.

Engi : Nezle.

Ensekökü : Boynun arka tarafı.

Erinmek : Bir iş yaparken tembellik etmek.

Erişikli : Sinir hastası.

Erkeç : İğdiş edilmiş teke.

Erpik : Pişimi tez olan et, sebze.

Esirekli : Deli.

Estek : Sarhoş Narası.

Eşbahlı : Aşırı iştahlı. “Atar atar vuramaz, Eşbahından duramaz”

Epey : Abartma edatı (Epey yedim.)

Et toprak : Ağır killi toprak.

Ev işletmek : Ahşap evin doğramalarını yaptırmak.

Evsmek : Tahılın ve benzerinin  taş  sap  ve  kabuğunu  ayırmak için bir tepsi üstünde havalandırarak

     üfürmek.

Eye kemiği : En alttaki kaburga kemiği. (Eye Divan-ı Lügat-it-Türk'de "yan" demek. "Eyegü" diye geçer.

Eyin : Sırt.

Ezaya gitmek : Ölenin evine başsağlığına gitmek.

Faldırdamak : İş görmeden ortalıkta amaçsız gezinmek.

Fassan fussan : Kötü örgü.

Fıkramak : Ekşimek.

Fışımak : Ekşimek.

Fışna : Vişne.

Finiyer : Havuç  hastalığı. Yenildiği  zaman  içinde  kum  varmış gibi olur.

Fisirge : Sivilce.

Gakgili havası : Eğirdir’e özel bir oyun havası.

Gammak : Gerdan,çene altı.

Ganere : Yalaka. Kötü alışkanlıkları olan.

Garnavit : Kerevit.

Gebelekli : Öksürüklü.

Geber : Gayrımüslümlere “Gebr”denir. Öfke anında “Gavur gibi öl” anlamında kullanılır.

Gebre : Atı  tımar  ederken  kullanılan  kıl  ipten  örülmüş  düz eldiven.

Geçindi : Öldü.

Geldiksire : Geldikçe.

Gelipbille : Geldiğim zaman.

Ger : Koyu esmer tenli.

Geviş : Küçük çocuklara ağızda ezilip verilen mama.

Gez : Yaşlılar  hanımlarını  “Gez..”  diye çağırırlardı.Divanü-Lügatit-Türk’de  “Kis.” Karı anlamındadır. 

     Sanırım “Gez..” bu sözün değişmiş şeklidir.

Gıcır büklüm ol : Sakat kal. (Beddua).

Gıdik : Köpek eniği.

Gığalak : Koyun, keçi pisliği

Gıldir, Gılli parmak : Küçük parmak.

Gılgırt : Buğday, fasulye, nohut, mercimek, mısırın  birlikte kaynatılarak yapılan yiyecek.

Gıllemek : Oyunbozanlık etmek.

Gıllıngış : Şüphe.

Gındır: Küçük, kısa, zayıf... Çapağın en küçük yavrusu.

Gıppık : Göz tiki olan.

Gicişmek : Kaşıntı .

Gokgok : Çok zayıf güçsüz  yaşlı.

Goklanguzu : Salyangoz.

Gongur : Yanmış yünün kömürü. Köz. Kızılkahverengi.

Gongurdak : Çan.

Götlük : Oturak.

Gözsüz köpek : Köstebek.

Gözünü belertmek : Öfkesini gözüyle ifade etmek.

Gurilli : Kolera hastalığı.

Guuvv : Kadınların uzaktaki kadınları çağırmak için kullandıkları ünlem.

Günülemek : Kıskanmak.

Hakır hakır gülmek : Çok gülmek.

Hangırdamak : Olur olmaza çok gülmek.

Hapaz : İki avucun aldığı kadar nesne.

Haranı : Orta boy derin kazan.

Harar : Büyük kıl çuval.

Harpıdan uyanmak : Yürek çarpıntısıyla uyanmak.

Harsoluk : Çok acele.

Hava çalması : Çok sıcak havada meyva ağaçlarının çiçeklerinin döl tutmayıp dökülmesi.

Havruz : Oturak.

Hıltar : Kurtlara  karşı  korumak için köpeğin boynuna geçirilen sivri demirli tasma...

Hımbıl : Tembel, şişman kişi.

Hımhım : Genzinden konuşan kimse.

Hırç olmak : Bir sepet içindeki meyve ve sebzenin sallantıdan yenmez hale gelmesi.

Hırsızçalmaz : Bağ evlerine konan eski, değersiz eşya.

Hinci : Şimdi.

Hora geçmek : Yararlı olmak.

Horta : Şaka.

Hortacı : Şakacı (Nasrettin Hoca Sivrihisar’ın Hortu  köyündendir. Hoca’nın  köyünün  adıyla  bu  sözler 

     arasındaki bağ ilgi çekiyor.)

Hömermek : Zayıfa karşı üstünlük taslamak

Hörüştü : Marangozun rendesinden çıkan ince yonga.

Hurda : Şurda.

Hüda : Allah, Tanrı.. Orta Asya kökenli bir söz.

Iğıl ığıl kanamak : Yavaş yavaş kanamak.

Ihıcık : İşte burada  (kırsal kesim kullanır).

Ihmak : Oturup kalmak.

Ildırdamak : Yağın su üstünde parıldaması. Kandilin çok az ışık  ile yanması.

Imık : Hafif esintili lodos havası.

Imırga : Çok taze olan.

Ingıl ıkış yollar yokuş : Gönülsüz iş yapanlara denir.

Irsız : Huysuz, yüzsüz, utanmaz, haşarı çocuk. Divanü-Lugat-it-Türk’de “Irra” utanma olarak geçer.

Irvasa : Büyü, efsun.

Iscak : Hamam, sıcak.

İçi gıyılmak : Çok acıkmak.

İçi yavuncumak : Açlıktan mide suyunun artması.

İfrit : Aşırı derecede.

İldal : Belli belirsiz.

İlenmek : Birine kötü dua okumak

İlistir : Kevgir.

İlişikli : İnanışa göre şeytanın çarptığı kişi.

İmamevi : Kadın hapishanesi. Osmanlı  döneminde  kadınların hapislik bir durumu olduğu zaman

     imamların kontrolünde bir evde kalırlarmış.

İman tahtası : Göğüs kemiği.

İncedalan : İnce uzun boylu kişi.

İncik : Oynak eklem yerleri.

İnez : Çok zayıf.

İnme : Felç.

İskilen : Iska,arpacık soğanı.

İssilik : Sıcaktan olan ince sivilceler. Nemli sıcak hava.

İtdirseği : Arpacık.

Kabak suyu : Hastalıktan şikayet edenlere denir. Ölürsen rahatlarsın anlamındadır. Eskiden ölüyü

     sukabağıyla su dökerek yıkarlardı.

Kabıklı : Müslüman olmayan.

Kadıyoran : Anlamsız yere çok konuşan.

Kakaç : Yaşlı, zayıf.

Kaklak : İskelet.

Kalağan : Devedikeni.

Kanayaklı : Kadın,kız.

Kanırmak : Ağacın dalın gövdesinden asılarak ayırmak.

Kanlı buru : Amipli dizanteri.

Kapatma : Nikahsız kadın.

Karlangayıp : Bulunmamacasına kayıplara karışmış.

Karlanguş : Kırlangıç.

Kavut : Bulgurun öğütülüp elendikten sonra kalan en incesi.Ağızda olduğu zaman kolay konuşulmaz

     genze kaçar.

Kaynarca : Sıcak duru pelte.

Kayrak : Kavun, karpuz dilimi. Yassı küçük taş.

Kaysılamak : Hamurun yüzünün kuruması.

Kebeli : Gecekuşu, yarasa.

Keçeli : Söylenen söze, çevresine duyarsız.

Kehel : Tembel.

Kelez : İnce, zayıf.

Kengi : Sırt ağrısı.

Kes : Kalın saman.

Keşken : İnce baklava oklavası.

Kınkın : Genizden konuşan.

Kıppık : Göz tiki olan.

Kır kır : Eşeği yönlendirmek için kullanılan ünlem.

Kıran : Salgın hastalık.. Köküne kıran girsin (Beddua)

Kırı : Eşek

Kırık : Hovardalık yapan işsiz erkek.

Kırklamak : Canlı düşmüş kuyuyu temizlemek  için kırk kova su çekip kırk defa batırıp çıkarmak. Bu

     inançla yapılan işlemden sonra kuyunun suyu içilir.

Kıypık : Halı düğümünden kesilen yün iplik.

Kıypıtmak : Makas ile kesmek.

Kirtelmek : Yarı sert. (Kireç suyunda kabak kirtelir.)

Kirtik : Sabunun son kalıntısı.

Kolçak : Yünü ip yapmak için kola bukle olarak geçirilen yün

Konak : Süt çocuklarının başındaki kepek.

Köfün : Küfe

Köpekkaptı : Arkası açık kadın ayakkabısı.

Körez : Çok uğranılmayan yer.

Köroğlu : Erkek yaşlıların eşlerine verdikleri ad.

Kulaktozu : Kulağın arkasındaki çıkıntı.

Kupa : Su bardağı.

Kursak : Mide.

Kurtulmak : Doğumunu yapmak.

Kuşluk vakti : Öğleden az önceki zaman

Kuzu dişi : Yüz yaşını geçince çene kemiğinin belirmesi.

Kümük : Toplu burun.

Kümürtlek : Kıkırdak.

Küncü : Susam.

Kürs : Kar yığını.

Lesbi : Kuyu ve hendeklerde biriken dal ve yaprak kalıntısı.

Mahana : Ahırda hayvanların yem yedikleri yüksek yer.

Malama : İnce samanlı çamur. Yalıtım için tavan tahtası üstüne sıvanır.

Malihülya : Boş hayal.

Mati : Kısa boylu kişi.

Mavra : Ham meyva.

Mayır muyur konuşmak : Kararsız,  sözlerinin anlamı anlaşılmayacak bir şekilde konuşmak.

Mayışmak : Sıcak rahat bir yerde kendini dinleyerek yatmak.

Meh : Al anlamındadır. Divanü-Lügat-it-Türk’de “Mah” şeklinde geçer.

Meleksi : Börek baklava açmak için bir açımlık topak hamur.

Menevrek : Kara koyun yününden yapılmış kumaş ve uçkurlu şalvar.

Menfez : Suya geçit vermeyen kapalı kanal.

Mesmes : Aptal, uyuşuk.

Mesmursuz : Toplum içinde uygunsuz konuşan ya da davranan kimse.

Meymenetsiz : Uğursuz, zararlı kişi, eline iş yakışmaz.

Mıhsıçtı : Cimri.

Mısmıl : Hepsi, bütünü.

Moza : Domuz yavrusu.

Nabeki : Küçük bakır tabak.

Nallıkatır : Kavgacı kişi.

Naşşal : Aşağı kişi.

Nedircik : Çaresi bulunmayan yara, çıban.

Netameli : Uğursuz, belalı.

Nevri dönmek : Midesi dönmek. Tiksinmek.

Nifirge : En küçük boy işe yaramaz meyva.

Ninni : Elde yapılan basit bebek.

Odalık : Nikahsız bir süre yaşanan kadın.

Oğulmak : Ekmeğin küçük parçalarının dökülmesi.

Oğunmak : Çocuğun ağlarken soluğunun kesilmesi.

Okşamak : Birinin diğerine benzemesi. (Bilinen anlamı dışında)

Oluşat : Yaratılış.

Omuca : Asma kütüğü.

Onğmak: İşinden, yaptıklarından olumlu sonuç almak.  Divanü-Lügat-it-Türk’de “Onğma” kolay

     anlamındadır. Onğma inşaallah (Beddua) .

Ovmak : Ufalamak.

Oynaş : Nikahsız gelgeç kadın.

Oyulgamak : Kaba dikişle elle dikmek.

Öğleyeli : Lodos.

Öğmek : Hamuru özleşinceye kadar yoğurmak.

Ölet : Salgın hastalık.

Örk : Hayvan yuları.

Patlangaç : Balıkların karnındaki hava kesesi.

Patlavuk : Dudak ve yüzde çıkan çıbanlar.

Pavkurmak : Çakal uluması.

Pertlemek : Sıkıştırılan bir şeyin birden çıkması.

Punta : Menenjit.

Pürçek : Bitkilerin küçük dalları.

Satılcan : Zatürre.

Seme : Aptal,salak.

Senit : Yemek yenen, hamur açılan küçük tabla.

Sıdmak : Sızarak akmak. Patlamak.

Sığrınmak : Yediğini sindirememek.

Sıkma : Yakasız gömlek.

Sırıtıp kalmak : Soğuktan donmak, çok üşümek.

Sıyırga : Haşlanmış yeşil fasulye.

Sızgeç : Kemikli kavurma.

Sibek : Beşikteki erkek çocuğunun çişini lazımlığa akıtan tahtadan alet.

Silbiş : Beşikteki kız çocuğunun çişini lazımlığa akıtan tahtadan alet.

Sinilcen : İçten pazarlıklı, art niyetli.

Su kavletmek : Yaranın su değip iltihaplanması.

Su yutkunu : Aldırmaz kişi.

Susak : Dağlardaki kuyulardan su alınan tahtadan özel kap.

Sürtük : Sabunun kullandıktan sonra kalan son kalıntısı.

Süymek : Bitkinin kesilen yerden yeni sürgünün çıkması.

Süyük : Kemik.

Şellem şüllem : Kötü dikilmiş elbisenin durumu.

Şemik : Ayak bileği kemiği. Başparmağın tırnak bölümü kıvrıldığında kalan bölüm. Çorap örmede

     uzunluk ölçüsüdür.

Şeytan minaresi : Havadaki basınç farkıyla oluşan hortum.

Tabanıyarık : Köylü.

Tabla : Yuvarlak, alçak masa.

Tahtasız : Çatlak kişi.

Takaze etmek : Alaya almak.

Taraz : El derisinin işten pürüzlenmesi.

Tavukgötü : Elde ayakta olan siğile benzer bir yara.

Tebelleş olmak : Musallat olmak.

Tebzermek : Yufkanın biraz bekletilip neminin gitmesi.

Tekdur : Uslu dur. Çocuklara söylenir.

Tekne : Ev ekmeği yapmak için çam gövdesinden oyulmuş dört kollu hamur aygıtı.

Tel helva : Pişmaniye.

Teneşir horozu : Çok zayıf kişi.

Tengirek : Yünü, ipliği elde bükme aracı.

Tetire : Şekersiz nişasta peltesi... Kağıt yapıştırmada kullanılır.

Tezikmek : Bir işte çabuk olmak. Hızlı yürümek.

Tığlamak : Birinin ardından gözetip izlemek.

Tıngabak : Saçsız kişi.

Tillak : Göl üstünde kaydırılan taşın her bir sekimi.

Timbildetmek : Balık avlarken balığın ipi hafif kımıldatması.

Tokaç : Çamaşırı kirden vurarak arındırmak için kullanılan yassı tokmak gibi bir araç.

Tora : Çok genç çam fidanı.

Torki : Dalda  kalmış ceviz  badem  gibi  şeyleri  düşürmek  için ağaca atılan kısa sopa.

Tülütombak : Şeftali.

Tünek : Kümes.

Tüngüldemek : Atlamak.

Ufunet : Sıkıntı, bun.

Uğru : Hırsız.

Ummak : İstemek, dilemek.

Uykuluk : Bağırsak sağıldıktan sonra kalan et. Çözeti.

Uylamak : Bir şeyin üstüne çok düşmek.

Übcük : Köşe.

Üleşmek : Paylaşmak.

Ülük : Testinin su dökülen çıkıntısı.

Ürmek : Davar kesildikten sonra deriyle et arasına hava vermek.

Ürülmek : Bağırsakta gaz toplanması.

Üskes : Katiyen.

Ütmek : Oyunda kazanmak. Kılı, tüyü alevde yakmak.

Üzülmek : Kumaşın yıpranmış hali.

Vezilemek : Hasta çocuğun ağlaması.

Vıddırıvızık : Özen gösterilmeden yapılan iş.

Ya’a : Hayır. Divanü-Lügat-it-Türk’de aynı kelime vardır.

Yağ sızırmak : Tereyağı,  iç  ya  da  kuyruk yağını eritip, artıklardan ayırarak yağını almak.

Yağıda : Şapka, ceket yakasında yoğunlaşmış kir.

Yağır : Kaşıntılı, eskimiş yara. Yağlı kir.

Yağlık : Büyük mendil.

Yağrık : Üzerinde et kıyılan, kemik kırılan ceviz ya da karaağaçtan yapılan kütük.

Yanpiri : Topal.

Yarnı : Sırtı.

Yanıkara : Karaleke. Meyve hastalığı.

Yatgeber ekmeği : Gece yarısından sonra yenen yemek.

Yavsu : Küçükbaş hayvanların keneye benzer bir çeşit asalağı.

Yavuklu : Nişanlı.

Yavuncumak : Açlıktan olan, midenin uyarısı.

Yeğni : Hafif.

Yekidik : Topal.

Yel : Romatizma.

Yel almak : Soğuk algınlığı.

Yelatan : Aliminyum tabak.

Yelleh : Hayret ettim.

Yellenmek : Bağırsaktan gaz çıkarmak.

Yemirmek : Sökmek, koparmak.

Yirik : Yırtık.

Yoğurt öğütmek : Süte yoğurt mayası çalmak.

Yoymak : Özelliğini kaybetmek.

Yumulböcü : Tesbihböceği.

Yurt : İğnenin deliği. (Kendi anlamı dışında)

Yüklü : Hamile.

Yülemek : Traş etmek. Budama amacı dışında ağacın dallarını sıradan kesmek.

Zağ : Güç, kuvvet.

Zebella : İri, güçlü, koyu tenli adam.

Zer zer : Eşeği anırtmak için tekrar tekrar söylenen ünlem.

Zevklenmek : Başkasıyla alay ederek eğlenmek.

Zıbarmak : Derinin tokatla kızarması. Öfkeli “Yat, uyu...” anlamında kullanılır.

Zıpır : Güçlü, iriyarı.

Zıravut : Uzun boylu.

Zıvanasız : Kaçık.

Zıvlan : Dalı olmayan ince ağaç. İnce uzun boylu kişi.

Zilli : Herkesin kadını.

Zobu : Kaba.

Copyright © Eğirdirler Yardımlaşma Derneği 2013 - 2016 · Tüm Hakları Saklıdır.